"H. Cahit Öztelli" Şeyh Nusrettin Tekkesi'ni 1940’larda Müftü Arif Kılıç ile birlikte ziyâret eder ve daha sonra şunları yazmaktadır :

“Zile’ye yedi kilometre uzaklıkta ve istasyon yakınlarında kendi adı ile anılan ve Tekke de denilen köyde yatmakta olan bir azizdir. Otuz yıl önce Zile Müftüsü merhum Arif Kılıç ile birlikte bu köye gitmiştik.
Evliya Çelebi’nin söz konusu ettiği dut ağacını da gördük. Ne yazık ki, tekkelerin kapatılması sırasında “İnkılâp yobazı” bir kaymakam tarafından ağacın kestirildiğini söylerler. Yerden başlamak üzere ancak bir metre kadar gövdesi kalmıştı, kurumuştu. Yedi - sekiz yüzyıllık eseri kendi eli ile yok eden acaba başka uluslar var mıdır?

Köylüler bu ağacın gövde kabuklarının tütsüsü ile sıtmanın iyi olduğunu söylediler. Evliya Çelebi üç yüzyıl önce de böyle olduğunu bildiriyor.”

19 Ekim 2011 Çarşamba

Şeyh Nasıreddin Tekkesi - Tarihçi Necdet Sakaoğlu

Şeyh Nasıreddin Tekkesi - Tarihçi Necdet Sakaoğlu
Harzem Devleti'nin (H. 612) M. 1216'da Cengiz Han tarafından istilâsı üzerine, Harzem diyarının nüfuslu zenginlerinden Hamza Bey Erzincan'a hicret eder. Hamza Bey, yanında bulunan biricik oğlu Nusreddin'in tahsiline fevkalâde ihtimam gösterir. Yüksek bir bilim adamı olarak yetişmesini sağlar.

Bir müddet sonra Hamza Bey vefat eder. Oğlu Nusreddin Efendi'de Erzincan'da evlenir. Bu izdivaçtan Fatma isminde bir kızı dünyaya gelir. Fatma büyüdükten sonra Erzincan'ın mağruf âlimlerinden Sırâcüddin Efendi ile evlenir. Bu Fatma Hanım'dan Acepşir isminde bir oğlan, Ümmügülsüm adında bir kız dünyaya gelir.

Nusreddin Efendi, kızını (Fatma), damadını (Sırâcüddin) ve torunlarını alarak, Erzincan'dan Zile'ye hicret eder. Bir müddet Kazova'da kalır. (Burada Cebel-i Ebyaz adı verilen dağda kalırlar.) Daha sonra kendi adı verilen, suyu ve ağacı bol olan Aksaray (Şeyh Nusreddin) Köyü'ne yerleşirler.

Şeyh Nusreddin burada, pek çok değerli insanlar yetiştirmiş, bütün memleket ahalisini ilminden istifade ettirmiştir. İşte bunlardan birisi de Karaşeyh'tir. Şeyh Nusreddin Efendi Zile'de yerleştikten sonra, o sıralarda Zile'de irşâd ve ilim neşri ile meşgul olan Muiniddin Halil Efendi'ye kızından torunu Acepşir'in kızkardeşi Ümmügülsüm'ü verir.

Bu izdivaçtan çok şöhretli ve seçkin bir âlîm olan Şeyh Edhem Çelebi 27 Recep H. 700 (M. 1301)'de dünyaya gelir. Şeyh Nusreddin Efendi, kendi adını taşıyan köyde olup, türbe içersinde yatmaktadır. Ziyâretgâhtır.

O ALLAH ki yükseklerin yükseğidir. Misk ve amber gibi pak kokulu bu toprakta medfun olan ve kerameti açık bulunan zatın (Şeyh Nusreddin) icazetname suretidir.

Bismillahirrahmanirrahim.
Âlemlerin Rabbi'si olan Allah'a hamdolsun. Peygamberimiz Hazreti Muhammed'in ve Ali'nin ve ashabının üzerine salât ve selâm olsun. Fukaranın işlerini görmek üzere makamımızı O'na verdik. Fakir ve miskin dervişlerin yanından ayrılmayacak, onların arzularını yerine getirecek, terbiyeler ile meşgul olacaktır. O'na ve kendime Allah'tan tevfik ve hidâyet dilerim. Bunu kendime nâib kıldım, vekilimdir her yerde halifemdir. Müridlerin terbiyesi ve istidadı olanların te'dibine memurdur. Bunun elinden tutan, benim elimden tutmuş olur. Bunun emrine uyan, benim emrime uymuş olur. Buna uyan doğru hareket etmiş olur. Duası Allah indinde müstecap olur. Bu, dervişleri terbiye eden meşâyıh zümresindendir. Başına ihvan toplar, terbiye eder. Allah işini kolaylaştırsın. Yaptığım bu vasiyeti, bizi seven kadîm tarikat sahibi olan zatlar dinlediler ve şahit oldular. Tarikatın kadîm edebleriyle Kur'an'm ve hadis'in ahkâmı ile amel tavsiye eylerim. Bir gün mal ve evlâdın fayda vermeyup, ancak kalbi selimin fayda vereceği Kıyamet Günü'nü hatırdan çıkarmamayı ve o gün ile meşâyıha hürmet ve muhabbet etmeyi tavsiye ederim. En büyük şeyhlerin şephi zühd ve takva sahibi Hacı Yusuf Oğlu Seyyid Şeyh Mehmed. Bu da şeyh kılavuzunun tilimizi ve talebesi bu da Seyyid Ömer oğlu Şeyh Mahmud'un tilmizi, O da Seyyid Ömer'in tilmizi, O da şeyh Salhacı'nın tilmizidir. Bu suretle şeyh allameye vasıl olur. O da Rekişe oğlu Şeyh Satılmış'ın tilmizi, O da Yakup oğlu Şeyh Bulduğun tilmizi, O da şeyhlerin şeyhi şeyh Aldoğdu'nun tilmizi, O da Şeyh Hacı Mehmed'in tilmizi, O da Şeyh Ubeydin tilmizi, O da Şeyhi muazzam Şeyh Musa Nuzili'nin tilmizi, O da Şeyh Arif Lemci'nin tilmizi, O da Şeyh Müslimi Serdeci'nin tilmizi, O da zamanın kutbu Şeyh Ali Hardesi'nin tilmizi, O da Ömer Faruk Hazretlerinin tilmizi, O da Peygamber Efendimiz'in tilmizidir.

İnsanın tevbesi dört şeyle hâsıl olur.

1 - Dilini faydasız sözden, gıybet ve yalandan saklamak.
2 - Hiç kimseye kalbinde düşmanlık bulundurmamak.
3 - Fena adamlardan ayrılmak.
4 - Ölümü hatırdan çıkarmamak ve günahlara istiğfar ederek ibadete çalışmaktır.

Evliya Çelebi meşhur 10 ciltlik Seyahatname isimli kitabının III., IV. cildinin 186. sahifesinde (Üç Dal Neşriyat - İST. 1986) aynen şöyle yazmaktadır : "Zile Ovasında Şeyh Nusret Tekkesi menziline geldik. Bu Şeyh Nusret Hacı Bektaş-ı Velî, Horasan'dan gelmiş ceddimiz Hoca Ahmed Yesevî halifelerinden olup, Horasan illerindendir. Tekke, Zile vadisinde mâmur ve şenlikli bir imaret olup, mescid ve misafirhâneli bir yerdir. Başı ve ayağı çıplak, 70 adet fukarası vardır. Bu diyar halkı, Şeyh Nusret'e gayet bağlıdırlar. Hatta tekkesinin önünde yaşlı, büyük bir dut ağacı vardır. Bir tarafı çürümüştür. Çürüyen yerden bir kıymık koparıp ateşli hastalıklara tütsü yapsalar, şifa bulur. Denenmiştir. Bu ağacın çürüğünü, bütün halk dörtyüz yıldan beri alırlar. Böyle iken yine zerre kadar eksilmez, koparılan yer de belli olmaz. Ben dahi öyle gördüm ve bir parça alıp sakladım. Bu ağacın diğer tarafı öyle lezzetli dut verir ki, yiyen sanki misk koklamış olur. Zile şehrinin ayan ve eşrafına bu duttan dervişler hediye götürüp, hediye alırlar."

Şeyh Nasıreddin Tekkesi - Tarihçi Necdet Sakaoğlu

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder